"Hadi, Hadi" Kuşağı
Aileler gençlerin yeterince sorumluluk sahibi olmadığından dert yanarken gençler bitmek bilmeyen derslerden ve sınavlardan şikayetçi. Yaşam Tasarım Merkezi'nden NLP Uzmanı ve Öğrenci Koçu Oğuz Akyıldız'a sorumluluk sahibi bir çocuk yetiştirmenin sırlarını sorduk. Akyıldız, küçük yaştan itibaren kendi sorumluluğunu almayı öğrenemeyenlerin ileriki yaşlarda da sürekli "haydi" denilerek motive edilmeye ihtiyaç duyduğunu vurguladı.
Ebeveyn Olma Sanatı
Anne babalar, çocuklarının yeterince sorumluluk sahibi olmadığından dert yanarken, gençler kendilerini bulmaya çalışıyor. 12-22 yaş arasında, arkadaşları, kritik yaşam sınavları, çocukluktan erişkinliğe geçişin kaygıları arasındaki gençlerle iyi iletişim kurmak her zaman kolay değil. NLP Uygulayıcısı ve Öğrenci Koçu Oğuz Akyıldız’a, bir gence sorumluluk kazandırabilmek için nasıl davranılması gerektiğini sorduk. Ebeveyn olmanın nerede başlayıp nerede bittiğini anlatan Akyıldız’a göre, önce çocuklarımızı başarısızlık korkusundan kurtarmalıyız. Bir gence karar vermenin ve kendi hayatını yönetmenin tadını hissettirebildiğinizde ise yapmanız gereken, sonuç ne olursa olsun onun hayatına saygı duymak!
Öğrenci koçları ailelerin hayatında giderek daha büyük bir yer edinmeye başladı. Sizce bunun sebebi nedir? Hangi yaş grupları ile nasıl çalışmalar yaptığınız hakkında bilgi alabilir miyiz?
Ben 12-22 yaş arası gençlerle çalışıyorum. Aslında 0-12 yaş arası, çocuk gelişiminde çok daha kritik bir dönem. Çünkü birçok öğreti ve bilinçaltı şartlandırmaları, çocuğun henüz kendisinin bile çok farkında olmadığı bu dönemde oluşuyor. Bu yaşlardaki çocukların algı filtreleri çok açık, özellikle ebeveynlerinden ve tüm çevreden gelen her türlü bilgiyi kabul ediyorlar ve fazla bilinçli seçim yapmıyorlar. İşte 0-12 yaş arası çocuk yetiştirmede yapılan yanlışlar, 12 yaş sonrasında uzman desteği ihtiyacını doğuruyor. Bu yaşlardan itibaren sağduyu ve bilinç daha ön plana çıkmaya başlıyor, çocuk ihtimalleri hissetmeye ve seçmeye başlıyor. Hayatındaki mevcut gerçeklerle, kendi içinden gelenlerin uyumsuzluğunu fark ediyor. Bunun sonucunda da tatminsizlik hatta mutsuzluk kendini gösteriyor.
Ben koçluk çalışmalarını genel olarak ikiye ayırıyorum: 1- Geçmişi temizlemek. 2- Kim olduğunun, gerçek potansiyelinin farkına vararak bu yönde yaşamak. Çocuk yetiştirmede büyük hatalar yapılıyor, birincisi çocuklar yetersizlik bilinci ile yetiştiriliyorlar. Yani çocuğa güven aşılamak yerine bir çok durumda çaresizlik öğretiliyor. Çocuk kendi yetersizliğinin inancına erişince de bu sefer önüne hedefler konuluyor. Çocuk da kendisine inancını kaybettiği için bu hedefleri sorgusuz sualsiz kabul ediyor. Bu şartlar altında biz yaptığımız çalışmalarda, bütün bunların üstesinden gelerek hem olumsuz inançları temizlemeye hem de çocuğun gerçek potansiyelinin farkına vararak, bunu yansıtabilmesi yolunda programlar yapmaya çalışıyoruz.
Sorumluluk sahibi olmanın tanımını yapmak mümkün mü? Bir gence, sorumluluk sahibidir ya da değildir diyebilmek için bakılması gereken kriterler nelerdir?
Sorumluluk sahibi çocuk, kendini tanıma, hayatının gerçeklerini bilme ve bu yönde yönetebilme inancına sahip çocuktur. Sürekli bu yönde irade kullanmayı öğrenmiştir. Bazen kendisine daha cazip gelen şeyleri göz ardı ederek, kendisi için daha öncelikli olduğuna inandığı eylemler gerçekleştirme yönünde irade kullanır, kararlar alır ve cesurca uygular. Sorumluluk sahibi çocuk başarısızlıktan asla korkmaz onun yerine hatalarından ders çıkartmanın erdemini anlamıştır. Bu çocuklar kendileri ile son derece barışıktır, hayatı sever ve özgürce yaşarlar.
Kişisel olarak, irade kullanımı ve sorumluluk alma bilincinin, “kendini bilen” çocuk yetiştirmede en önemli iki kural olduğuna inanıyorum. Aslında bunlar da yine 12 yaş öncesinde çocuğun yaşamına derinlemesine sokulmuş olması gereken kavramlar ama ne yazık ki özellikle ülkemizde pek yapılmıyor. Anne babalar, çocuklarının kendilerinkinden farklı doğruları olabileceği ihtimalini göz ardı edip onları hep küçük ve yetersiz görmeyi tercih ediyorlar. Sorumluluk alabileceklerine inanmayıp onun yerine hayatlarındaki tüm boşluğu doldurmaya çalışmak için sürekli çabalıyorlar. Aslında bu anne baba açısından da gereksiz bir yorgunluk. (kendim ekledim burayı?)
Herkes en iyi anne, en iyi baba olmak ister ama bunun için ne yapılması gerektiği konusunda görüşler birbirinden farklıdır. Sizce ebeveynler, çocuk yetiştirirken hangi noktalarda müdahale etmeli, hangi noktalarda gence özgürlük tanımalı? Bir başka deyişle, ebeveynliğin sınırları nerede başlayıp nerede bitmeli?
Ebeveynin görevi, çocuğa hangi durum karşısında ne yapması ya da hayatta ne gibi inançlara sahip olması gerektiğini öğretmek değildir. Ebeveynlik çocuğa özgürlük tanımak ile başlar. En başta da kendini bulma ve bu yönde yaşama özgürlüğü gelir. Çocuğa saygı duymak, onun bir birey olduğunu kabul etmek gerekir. Dolayısıyla onun kendi hayatını yaşamasına, kendi doğru ve yanlışlarını tecrübe etmesine izin vermeliyiz. Sağlıklı ve yaratıcı gençlik ancak bu şekilde şekillenebilir. Tabii ki anne baba olarak çocuğumuza bazı şeyleri öğretebiliriz. Mesela vicdan sahibi olmak, sağduyu sahibi olmak, doğru ile yanlışı ayırt etmek, sorumluluk sahibi olmak ve bu yönde irade kullanmak ya da çocuğun yaşı itibariyle farkında olmadığı mutlak tehlikelerden korumak gibi. İşin bir de model oluşturma tarafı var ama rol model olma konusunun çocuk yetiştirmedeki önemi, zannedildiği kadar büyük değil. Yani siz neyseniz çocuk da o olacak diye beklemek yanlış. Anne-baba doğal olarak aile içinde çocuğa bir model oluşturur. Çocuklar da bu modelden kendilerine uygun kısımları alır. Onlara bu yönde güvenmek gerekiyor.
Çocuklar, Kendi Hayatını Yönetmenin Tadını Hissetmeli
Kişiye sorumluluk duygusu kazandırabilmek için neler önerirsiniz?
Yaşları büyüdükçe, çocuklar kendilerine olan inançlarının da giderek azalmasıyla sorumluluk almaktan iyice korkmaya başlıyorlar. Genellikle anne-babalarının, bazen öğretmenlerinin bazen de popüler arkadaşlarının yönlendirmelerinin kendileri için en uygun seçenek olduğunu düşünmeye başlıyorlar. Bir anlamda hayatları ile ilgili önemli kararları tamamen dışarıya bırakıyorlar. Bu çocukların inançlarının yeniden kazandırılması gerekir. Burada ilk adım başarısızlık korkusunu yok etmektir. Her durumun çocuğun hayrına işlediği, başarısızlığın başarıya göre çok daha üstün bir eğitici olduğu bilincini yerleştirmek faydalı olacaktır. Yani çocuk hata yapmaktan kesinlikle korkmamalı. Yaşına, yetenek ve potansiyeline uygun küçük sorumluluklar ile çocuğun özsaygısını yeniden kazanması için çaba sarf edilmelidir. Kendi hayatını yönetmenin, kararlar alarak korkusuzca uygulamanın keyfine varan çocuk, bir süre sonra duruma tamamen adapte olacaktır.
Özgüven, günlük hayatta çok üzerinde durduğumuz bir kavram. Özsaygı ise pek bilinmiyor. Bir gencin sorumluluk alabilmesi ile özgüveni ve özsaygısı arasında nasıl bir ilişki vardır?
Bir çocuğun özgüveni ile sorumluluk alabilmesi arasında tam olarak ters bir ilişki vardır. Özgüveni yüksek çocuk çevresini tatmin eden çocuktur. Aslında bu genç, çevresindeki insanların başarı kriterlerini yerine getirebildiği için beğenilir. Doğal olarak başkalarının takdirine ihtiyacı vardır. Onların onayı sona erdiğinde otomatik olarak çocuğun da özgüveni son bulur. Yani çocuk bir nevi dışarıya bağımlıdır. Oysa sorumluluk almak kişinin kendi hayatı ve değerleri ile ilgilidir ve çocuk bunun için çevre onayına ihtiyaç duymaz. Tam tersine belki de bazen çevrenin tepkisini alacaktır ama çocuk kendi içinde tutarlı, duygusal açıdan mutlu ve tatminkar bir hayat sürecektir. Bu çocuk kendine özsaygısı olan çocuktur, özgüveni olan değil. İkisi arasındaki farkın bilinmesi önem taşır.
Öğretmeyin, Deneyimletin!
Anne ve baba arasındaki günlük iş dağılımı ve rol modelleri, kişinin sorumluluk sahibi olmasında etki yaratır mı?
Mutlaka yaratır ama kesinlikle yeterli değildir, çocuğun bunu öğrenebilmesi için tek yol, kendisinin deneyimlemesidir. Anne babanın buradaki en önemli görevi, kendi düşüncelerinden taban tabana farklı bile olsa çocuklarının kendi hayatları ile ilgili aldıkları kararları desteklemek, daha da önemlisi çocukları başarısız bile olsa ona karşı olan duygu ve tutumlarını hiç değiştirmemektir. Çünkü ebeveynler çocuklarını derinden anlamaya çalışmak ve ona sonsuz zaman ve sevgi vermek ile yükümlüdür.
Ebeveyn olarak çocuk eğitimde en çok tercih ettiğimiz yöntem ödül ya da ceza yöntemidir. Acaba çocukların ödüle ya da cezaya alıştırılarak yetiştirilmesi kişilik üzerinde nasıl etkiler yaratıyor?
Genelde ceza yöntemi eleştirilir, ödül yöntemi ise takdir edilir. Ama aslında ikisi de bozuk paranın iki yüzünü temsil eder. Sonuçları itibariyle fark göstermezler. İkisi de yüzeyseldir, sorunun kökenine inmez ve çocuğa hiçbir şey öğretmez. Çocuk her iki durumda da isteyerek ve anlayarak değil, cezadan kaçmak ya da ödüle ulaşmak için bir davranış sergiler. Her iki davranışta da çocuğun asli sorumluluğundan söz etmek mümkün değildir, gösterilen iradenin de davranışın sebepsel anlamıyla bir ilişkisi yoktur. Acıkmadığı halde ebeveynleri ile yemek yemeye zorlanan, buna uymadığı taktirde aç bırakılan çocuk, kızgınlıktan başka birşey öğrenmez. Oysa yemek yeme sorumluluğu tamamen kendisine bırakılan çocuk, dilediğinde kendi yemeğini hazırlamanın keyfini çıkartırken dilediğinde ise ailesiyle aynı ortamı paylaşmayı tercih edecektir.
Pek çok aile, eğitim çağındaki gençlere, dersleri etkilenmesin diye evde herhangi bir sorumluluk vermek istemez. Sizce bir gencin tek sorumluluğu okul başarısı mıdır yoksa ev içinde de sorumluluk verilmesi gerekir mi?
Sorumluluk bilincinin çocuğun/gencin hayatında yer etmesini sağlayabilmek için süreklilik arz edecek şekilde sorumluluklar vermekte fayda vardır. Tabii burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta var: Verilen görevler çocuğun karakteri ile uyum göstermelidir. Yoksa çocuk yaptığı işten, deneyimlediği süreçten keyif almayacak, belki sürekli başarısızlıkla karşılaşacak, bunlar da öğrenme sürecine olumsuz etki yapacaktır. Çocuğa verilen sorumluluk, çocuk için mutlaka bir anlam taşımalı ve çocuğa detaylıca açıklanmalıdır.
Çocuk eğitiminden bahsettiğimizde bazen sanki ebeveyn mutluluğundan bahsediyormuşuz gibi oluyor. Bir gencin kendine karşı sorumlulukları da var mıdır sizce?
Evet, son derece doğru bir noktayı vurguladınız. Ebeveynler genelde çocukları kendilerini örnek alsın istiyorlar. Onlara rol model olmaktan mutlu oluyorlar. Bugün kime sorarsanız sorun bu konuda alacağınız cevap, “Biz de ailemizden bu şekilde gördük” olacaktır. Oysa alt kuşaklarla olan bilinç farkı giderek açılıyor. Eski kuşaklar çok daha kabulleniciydi ama şimdiki çocuklarımız kendilerinin arayışındalar. Onlara başka doğrular dayatmak onların karakterlerinde büyük çatışmalara sebebiyet veriyor. Bir gencin kendine olan tek sorumluluğu kendisini tanımak, yeteneklerinin ve değerlerinin farkında olmak ve tüm sorumluluğunu alarak hayatını buna uygun şekilde yaşamaktır.
Sorumluluk Sahibi Çocuk Yetiştirmenin 5 Sırrı:
1) Çocuğun dünyaya geldiği andan itibaren onun kendini bulmasına, yeteneklerini ve değerlerini keşfetmesine destek olun.
2) Onun sizden farklı bir varlık olduğunu, sizinle çelişse bile kendi özünü yansıtmasını kabul edin ve bundan keyif almayı öğrenin.
3) Hayatı bir öğrenme süreci olarak görmesine ve hata bilincinden özgürleşmesine yardımcı olun, “başarısızlık” yerine “deneyim” bilincini yerleştirmeye çaba sarfedin. Hataların, başarısızlıklardan çok daha etkili bir öğretmen olduğunu anlamasını ve onları sevmesini sağlayın.
4) Kendi gerçeklerinin farkına varmaya başlayınca bu doğrultuda kararlar alması için teşvik edin. Hayata pozitif bakma ve yönetme keyfine erişmesini sağlayın.
5) Tüm şartlardan ve sonuçlardan bağımsız şekilde ona sonsuz zaman ve sevgi verin.