ÖĞRENCİ KOÇLUĞU VE TRANSFORMAL NEFES®
Koçluk hayatımıza yeni girmiş ve çoğumuzun zihninde hâlâ ne yazık ki doğru konumu bulamamış bir kavram. Bu yüzden de aslında en çok faydayı sağlayabileceği gençler arasında hak ettiği popülerliğe kavuşamadı. Müşteri olarak katıldığım ilk koçluk seansında önce ben de birçok şüphe bazlı soruya sahiptim. Ta ki seans içinde koçumun soruları sayesinde kendimi sonsuz potansiyel ihtimaller alanında bulana dek. Gerçekliğe teslim olabildiğim o ilk an sanki tüm köprüler çökmüş ve başkalarının kurbanı değil, kendi yarattığım zindanın gardiyanı olduğumun farkına varmıştım.
MINDFULNESS
Mindfulness kavramı son dönemde günlük hayatımızda sıklıkla karşımıza çıkmaya başladı. Aslında batılılar tarafından ortaya konmuş olan bu kavramın temeli tabii ki binlerce yıldır bilinen ve uygulanan doğu öğretilerine dayanıyor. Anda yaşam denen kavram ya da meditasyonun günlük hayata uyarlanmış biçimi olarak konumlandırmak mümkün mindfulness kavramını.
AFFETMEK MÜMKÜN MÜ?
Einstein der ki: “Problemleri, onları yaratırken kullandığımız düşünce şekliyle çözemeyiz”. Bu önermeden iki mantıksal çıkarım elde etmek mümkündür:
1) Problemler sahip olduğumuz düşünce sistemi sayesinde yaratılmıştır. Yani aslında yaşamda hiçbir zaman problem yoktur. Düşünce şeklimiz problem yanılsamasını yaratır.
2) Problem varsa bile, onun var olduğu düzlemde onu çözmek mümkün değildir. Başka bir düzleme çımaya, bir üst seviyeden bakmaya ve anlamaya ihtiyaç vardır.
KOÇLUK OLUMSUZ DÜŞÜNCEYE KARŞI
İnsan gerçekten akıllı bir varlık mı? Eğer öyleyse dinozorlar tam 100 milyon yıl boyunca dünya üzerindeki varlıklarını sürdürebilmişken, neden insanoğlu özellikle sanayi devrinden sonra hızlanan bir tempoyla son 200 yıl içerisinde dünyayı bu kaotik hale getirdi? Neden savaşıyoruz, birbirimizi öldürüyoruz? Neden kaynakları eşit paylaşamıyoruz? Neden Afrika’da çocuklar açlıktan ölüyor? Neden doğayla dengeli bir yaşam kuramıyoruz? Ve belki de en önemli soru: neden mutlu olamıyoruz? Neden insanlığın %95’inin psikolojik desteğe ihtiyacı var? Neden aklımızı mutlu olmayı seçme yönünde kullanamıyoruz? İnsanoğlu mutsuzsa, onun gerçekten akıllı olduğunu iddia etmek ne kadar gerçekçi olacaktır ki? Akıl mutlu olmaya yaramıyorsa neye yarıyor ki?
GEÇMİŞ GEÇTİ...
Şu anda yaşadığımız her türlü sıkıntı aslında geçmişimizle alakalı. Geçmişle değil gelecekle ilgili endişelerim var diyebilirsiniz, ama aslında korkunun kaynağı geçmişte başımıza gelmiş bir takım olayların, yönetemediğiniz duygu durumlarının gelecekte de tekrarlanması olasılığıdır...
BASİT HATA
Tenis maçlarını izleyenler bilirler, “basit hata” oyuncuların performanslarını ve oynanan maçın istatistiklerini belirleme amacıyla takip edilen oldukça önemli bir kriterdir. Orijinal terim İngilizce “unforced error”dür, Türkçeye tam çevirisi de “zorlanmamış hata”dır. Yani aslında oyuncuyu hata yapmaya zorlayan hiçbir dış şart yokken gerçekleşen hataları temsil eder...
KOŞULSUZ SEVGİ
Yaşadığımız hayatta dünyevi hedeflere ulaşma yolunda aşırı bir çaba söz konusu. Herkes birtakım hedefler peşinde bıkmadan usanmadan koşuyor, ulaştığında tatmin olacağını sanarak. Oysa sözde başarılan hedefler, hemen bir yenisini doğuruveriyor, bir türlü ölmek bilmeyen bir canavar gibi...
KABULLENME
Bütün sorunlar, aslında ortada hiçbir sorun olmadığını anlayınca ortadan kalkar. Aynı şekilde gerçek af, ancak aslında affedecek hiçbir şey olmadığının farkına vardığımızda oluşacaktır. Tüm sorunu zihin yaratır, çünkü...
KORKU, ÖFKE VE ÜZÜNTÜSÜZ YAŞAM
İnsan, hayvandan evrilmiştir. Bu süreç, hayal kuran yaratıcı aklımızla hayvanlardan farklılaşmaya başladığımız 200 bin yıl öncesinden çok daha evvelinde başlamıştır. Beynimizde 100 milyon yıldır aynı kalmayı becermiş bir sürüngen beynimiz ve 50 milyon yaşında bir duygusal beynimiz (limbik sistem) mevcuttur.
SINIRLI AKIL VE MUCİZE BİLİNCİ
Sınırlı Akıl ve Mucize Bilinci
İnsan her fırsatta diğer hayvanlardan zekâsıyla farklılaştığını vurgulamıştır. Gerçekten de kocaman ön beyin loblarımız sayesinde sahip olduğumuz hayal kurma yeteneğimiz ile büyük ölçüde ayrışıyoruz diğer varlıklardan. Yarattığımız medeniyet de bunun bir kanıtı gibi gözüküyor ama buna rağmen hayvanlardan çok daha zeki olduğumuzu iddia etmek ne derece doğru? İnsan çok akıllıysa neden birbirini öldürüyor hâlâ, neden çocuklar açlıktan ölürken silahlara “akıl” almaz paralar harcanıyor? Akıl dediğimiz ve tam olarak ne olduğunu ve nasıl işlediğini hala net olarak kimsenin tanımlayamadığı büyük potansiyelimizi gerçekten de çok “akıllıca” kullanabiliyor muyuz?
YENİÇAĞ İNSANI
Dünya her an değişiyor, başoyuncu insanın ortak bilinç seviyesine göre zıt kutuplarda dönüşüm geçiriyor. Çoğunlukla olumsuzluklar göze çarpıyor, hoşumuza gitmeyene odaklanmayı bilinçsizce alışkanlık edindiğimiz için. Artan savaşlar, toplum içi kutuplaşmalar, açlık ve açgözlülüğün birbirini doğuran sonsuz döngüsü. Ümitsizlik kaplıyor içimizi çoğu zaman, tüm dünyayı iyice bencilleşmiş insanın sahip olma hırsı yönetiyor gibi gözüküyor.
Ama güzellikler de var çokça, biraz daha yakından bakıldığında bizlere gülümseyen....
ÖZGÜRLÜK
Çoğumuza sorulduğunda özgür olduğumuzu düşünürüz. Öyle ya, demokratik ülkelerde yaşıyoruz ve başkalarına zarar vermediğimiz sürece her şeyi yapma hakkına sahibiz. Yaşam tarzımıza biz karar veririz, hangi okula gideceğimize ya da hangi mesleği yapacağımıza. Evlenip evlenmeyeceğimiz de tamamen bizlerin tasarrufundadır, diyelim ki evlilikte hata yaptık, ne var ki, boşanmak da bir alternatif olarak tamamen bizim seçimlerimizle kolaylıkla ulaşılabilir durumdadır. Evet, hayatımız tam da istediğimiz gibi olmayabilir, ama bunun özgürlükle hiç alakası yoktur ki, bu evrenin hak yasaları çerçevesinde bizlerin anlayamayacağı şekilde oluşan bir düzenden ibarettir!
MEDİTASYONUN ÖNEMİ VE NEFESLE BAĞLANTISI
Yükselen dişi enerjiler ile beraber içsel dünyalarımıza daha çok odaklandığımız bir dönemdeyiz. Karşımıza sürekli spiritüel teknikler çıkıyor, bazıları içimizde bir şeyler kıpırdatıyor, bazıları ise bıkkınlık hatta kızgınlık yaratıyor, belki de üstesinden bir türlü gelemediğimiz yetersizliklerimizi hatırlatarak...
ÇOCUKLARDA VE GENÇLERDE NEFES
Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre insanlığın %70’i nefes alma kapasitelerinin %30’unu kullanarak yaşıyorlar. Buna aslında yaşamak demektense “hayatta kalıyorlar” demek daha doğru olabilir çünkü yaşadığımız hayatın derinliği, aslında nefesimizin derinliği ile birebir orantılı. Nefes ne kadar sığsa hayat da ancak aynı sığlıktaki bir perspektiften algılanabiliyor...
ŞU ŞANS DENEN ŞEY
Gerçekten şans diye bir şey var mı? Bazılarımız şanslı, bazılarımız ise şanssız mı doğup yaşıyor? Şansı değiştirmek mümkün mü, yoksa şans denen şey ruhumuza vurulmuş görünmez ve kalıcı bir damga mı? Kendi şansını yaratanlar hangi özellikleriyle diğerlerinden ayrışarak ön plana çıkıyor? Siz onlardan biri olabilir misiniz?
EVRİM: BİLİNCİN SERÜVENİ
Evrim teorisi, yaşadığımız gezegendeki canlı hayatın milyarlarca yıllık süreçte nasıl geliştiğini açıklamaya çalışan, tüm insanlığı derinden sarstığı gibi beraberinde de büyük tartışmalara yol açmış bir çalışma. Zaten birbiriyle çelişmeye meyilli bilim ve din çevreleri, İngiliz doğa tarihçisi Charles Darwin’in 1859 yılında yayımladığı “Doğal Seçim Yoluyla Türlerin Kökeni” eserinden sonra yıllar boyu süren ve hiç bitecekmiş gibi görünmeyen bir tartışmaya girmişler. Bu konuyu çözebilmek için belki de hem bilim hem de din insanlarının yeni bir anlayışa, yeni bir bakış açısına ihtiyaçları var.
MÜKEMMELLİK ARARKEN HAYATI KAÇIRMAK
Hepimiz büyütülürken iyi insan olma, üstün olma, hatta mükemmel olma yönünde telkinler aldık. Şüphesiz bizi büyütenler son derece iyi niyetliydiler, annelerimiz babalarımızın tek isteğinin bizim iyi bir hayat yaşamamız olduğuna tabii ki hiç şüphe yok. Onlar da aynı şekilde büyütülmüşler dedelerimiz ve büyükannelerimiz tarafından ve deneyimledikleri çocuk yetiştirme tarzını sorgusuz sualsiz kabul etmişlerdi.
MIŞ GİBİ YAPMAK
Evrim sürecinde hayatta kalmak ve güçlü genlerin bir sonraki nesle aktarımı en önemli hedefti. İnsanoğlu bu süreçte aklıyla ön plana çıktı, özellikle beynimizde bunu sağlayacak mutasyonlar, zekânın giderek keskinleşmesini sağlayarak insanı dünya gezegenine hükmeder konumuna taşıdı.
KALP İLE AKLI DENGELEMEK
Kendinizi huzursuz, rahatsız, gergin ya da kararsız hissettiğiniz bir ana odaklanın. Böyle bir anda çoğumuz korku tabanlı bir stres tarafından ele geçirilmiş gibi hisseder, kendimizi kontrol edebilme gücünün aslında her an bizimle olduğu gerçeğini tamamen göz ardı ederek istemsiz ama karşı konamaz şekilde boşluğa düşme hissine kapılırız. Kısacası kendimizi oldukça kötü hissederiz.
Bunun sebebi bünyemizdeki yönetim ikilemi, başka bir deyişle kalbimizle zihnimizin uyumsuzluğudur.
NEFES NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ?
Nefes tartışmasız en hayati enerji kaynağımız, onsuz en fazla birkaç dakika yaşayabiliyor olmamız bu bile yaşamdaki önemini, daha doğrusu maddi dünya ile manevi dünya arasında oynadığı bağlantı rolünü net bir şekilde ortaya koymaya yetiyor. Nefes her şeyden önce deneyimlediğimiz dualite dünyasında bir simge, yaşamda ihtiyacımız olan her anda bize ruhsal tarafımızı hatırlatan bir yol arkadaşı, tabii farkında olabildiğimiz sürece. Bunu biraz daha net açıklayabilmek için bilimsel bir bakış açısına ihtiyaç olabilir.
FARKINDALIK DÜŞÜNCEYE KARŞI
Farkındalık, bilinçlilik, biliş hali, uyanık olma… Kişisel gelişim dünyasında buna benzer birçok ifadeye sıklıkla rastlamak mümkün, hatta bazıları (belki de çoğunlukla) doğru yerlerde doğru anlamlarda kullanılmasalar bile. Farkındalığın ne kadar önemli olduğunu okuyoruz heryerde, hatta hayatta farkındalıktan daha önemli hiçbir şey olmadığından bahsediliyor. Peki nedir farkındalık? Ama gerçekten nedir, yani popüler anlamından ziyade bize derinden birşeyler hatırlatacak simgesel ifadesi nedir?
ÇÖZÜM SORUNUN İÇİNDE
İçinde bulunarak deneyimlediğimiz evrenin dikkat çekmeyen ama çok önemli bir özelliği var; hiçbir istisnası olmadan her şeyin zıddının da mevcut olması. Algılanan bu gerçekliğe dualite deniyor, Türkçe karşılığı “ikilik” ya da “ikili denge”. Yani insan aklının tanıyabileceği tüm kavramların ancak ikili gruplar halinde tanımlanabileceğini anlatan bir terim gibi düşünülebilir....
İÇİMİZDEKİ BOŞLUK
Gençlerle yaptığım çalışmalarda en çok karşıma çıkan konu “içimizdeki boşluk” olmuştur. Çoğu durumda şifahen söylenmese (ya da itiraf edilmese) de, koçluk görüşmelerinin hem bilimsel hem de sanatsal akışı sonucunda varılan nokta neredeyse istisnasız şekilde budur...
ÇOCUKLARIN BİLİNÇLİ EĞİTİMİ İÇİN ÖNCELİKLE EBEVEYNLERİN BİLİNÇLİ YAKLAŞIMI GEREKLİ
Çocuklar dünyaya geldiği andan itibaren onların eğitimi ile ilgili çalışmalara başlanıyor, en azından zihinsel hazırlıklar anlamında. “Hangi okula gidecek? Devlet mi yoksa özel mi? Sonrasında üniversite ne olacak? Rekabetçi eğitim sistemine karşı çocuğu şimdiden hazırlamaya başlamak lazım” benzeri sorular ve düşünceler hazırlıklara kaynak oluşturuyor. Sistemin de yönlendirdiği üzere, her şey çocuğun başarılı olmasını sağlamaya yönelik. Oysa başarı kavramının artık genel bir kavram halinden çıkartılarak kişiselleştirilme zamanı gelmedi mi? Bilinçli seçimlerin sonucunda başarının zaten kaçınılmaz şekilde hayatımızda yer edeceğine sonsuz güven duyulmalı.
EBEVEYN OLMA SANATI
Anne babalar, çocuklarının yeterince sorumluluk sahibi olmadığından dert yanarken, gençler kendilerini bulmaya çalışıyor. 12-22 yaş arasında, arkadaşları, kritik yaşam sınavları, çocukluktan erişkinliğe geçişin kaygıları arasındaki gençlerle iyi iletişim kurmak her zaman kolay değil. NLP Uygulayıcısı ve Öğrenci Koçu Oğuz Akyıldız’a, bir gence sorumluluk kazandırabilmek için nasıl davranılması gerektiğini sorduk. Ebeveyn olmanın nerede başlayıp nerede bittiğini anlatan Akyıldız’a göre, önce çocuklarımızı başarısızlık korkusundan kurtarmalıyız. Bir gence karar vermenin ve kendi hayatını yönetmenin tadını hissettirebildiğinizde ise yapmanız gereken, sonuç ne olursa olsun onun hayatına saygı duymak!
OĞUZ AKYILDIZ RÖPORTAJ
Mevcut eğitim sistemi dâhilinde çocuklarımızda rastladığımız iki önemli konu ön plana çıkıyor, ilk başarı baskısı ve bunun devamında başarısızlık kompleksi, diğeri ise yaşanan boşluk, anlamsızlık hissi. Aslında bu iki konu da ayrıca iç içe geçmiş durumda, burada boşluk hissinden kastım, çocukların kendileri ile ilgili farkındalıklarıdır.
MUTLU ÇOCUK YETİŞTİRMENİN 10 SIRRI
Günümüz çocukları çok zeki, sorgulayıcı ve önceki kuşaklara hiç benzemiyor. Bu benzersizliğe rağmen ebeveynler ya kendi otoriter yetiştirilme yöntemlerini çocuklara uyguluyor ya da tüm kontrolü onlara bırakıyorlar. Her iki tutumun da sorunlara neden olduğuna dikkat çeken Yaşam Tasarım Merkezi’nden NLP Uzmanı ve Öğrenci Koçu Oğuz Akyıldız, mutlu çocuklar yetiştirmek için 10 öneride bulundu.
GENÇLER İÇİN ANNE BABAYI ANLAMA REHBERİ…
Bazen onlar bize kızıp eleştirir bazen de biz öfkeyle dolarız. Anlayışı hep ailemizden beklesek de çatışmaları çözmeyi öğrenmek, anne ve babalar kadar bizim de görevimiz. Yaşam Tasarım Merkezi’nden NLP Uzmanı ve Öğrenci Koçu Oğuz Akyıldız’a kendi hayatımızı özgürce planlarken ailemizi de yanımıza alabilmek için bilmemiz gerekenleri sorduk. İşte ebeveynlerimiz ile ilişkilerimizi sağlıklı yönetmemize yardımcı olacak, kavga anlarını en az hasarla atlatmamızı sağlayacak püf noktalar…
OKUL BAŞARISI, ÇOCUĞU HAYATA HAZIRLAMAYA YETMİYOR!
Hep çocukların haylazlıklarından, tembelliklerinden dert yanılır. Başarı baskısını tüm hücrelerinde hisseden çocukların yaşadıkları hiç hesaba katılmaz. Yaşam Tasarım Merkezi’nden NLP Uzmanı ve Öğrenci Koçu Oğuz Akyıldız, sınavdan 85 alınca saatlerce ağlayan çocuklara dikkat çekerek, “Çocuklar çevrelerinin onayı ve takdiri için yaşar hale geliyorlar” diyor. Akyıldız, başarı baskısının yarattığı etkileri ve çocukları hayata hazırlamak için dikkat edilmesi gerekenleri anlattı.
ÇOCUĞUM YALAN SÖYLÜYOR!
Çocukların yalanları bazen büyükleri gülümsetir. Hayal ürünü hikayeler, henüz gerçekle hayal ayrımını yapamayan minikler için normal kabul edilebilir. Ancak okula diye çıkıp parktan dönen, arkadaşlarında beğendiği eşyaları kendisine hediye edilmiş gibi toplayıp çantasına atan bir çocuğunuz varsa çocuğunuzun bazı gerçeklerin farkına varmasının vakti gelmiş demektir. Yaşam Tasarım Merkezi’nden NLP Uzmanı ve Öğrenci Koçu Oğuz Akyıldız, yalan söyleme alışkanlığının çocuklara kızarak ya da itiraf ettirerek çözülemeyeceğinin altını çiziyor. Kendisini olduğu gibi seven, vicdan, sorumluluk ve irade sahibi olmak gibi temel insani değerleri içselleştirebilenlerin yalana ihtiyacı kalmıyor.