24 Nisan 2016
Hepimiz büyütülürken iyi insan olma, üstün olma, hatta mükemmel olma yönünde telkinler aldık. Şüphesiz bizi büyütenler son derece iyi niyetliydiler, annelerimiz babalarımızın tek isteğinin bizim iyi bir hayat yaşamamız olduğuna tabii ki hiç şüphe yok. Onlar da aynı şekilde büyütülmüşler dedelerimiz ve büyükannelerimiz tarafından ve deneyimledikleri çocuk yetiştirme tarzını sorgusuz sualsiz kabul etmişlerdi.
Tüm bu iyi niyet tablosunda gözden kaçırılan şuydu ki “iyi-kötü” kavramı mutlak değildir ve olamaz, kişiden kişiye görecelik gösterir. Dolayısıyla anne babanın kendi anladıkları şekilde bilinçsizce dayatmaya çalıştıkları bu nitelikler, çocuklarında karşılıksız kalabilir bünyesinde çatışma yaratabilir.
Daha da fenası ise “mükemmel” kavramıdır, mükemmel bir insan olma ya da yaptığı her şeyi mükemmel yapma, her şeyin en mükemmeline sahip olma gibi. Karşılaştığım kişilerde takıntı derecesinde istisnasız herkes tarafından sevilme, takdir edilme ve her şeyi mükemmel şekilde yapma konularında büyük arzuya rastlayabiliyorum. Öyle ki bu artık bir yaşam hedefi olmuş, kişi kendini mükemmel olmaya adamış, işin kötüsü bunun da yolunu tamamen çevresel onayda, yani verilen görevleri yerine getirmek, herkes tarafından sevilmek gibi aslında kendi içselliği ile yakından uzaktan ilgisi olmayan, tamamen hayatındaki diğer kişilerin seçim inisiyatiflerinde bulmaya çalışmış.
Oysa dünya mükemmel değildir, dünyayı deneyimleyen insan da. Nasıl olsun ki? Mükemmel, tanımı itibariyle “kusursuz, eksiksiz, tam” anlamına gelir. İnsan varlığı, bedenlendiği andan itibaren mükemmel halinden feragat etmeyi bilerek ve isteyerek zaten kabul etmiştir. Sahip olduğumuz beden kısıtlıdır, örneğin uçamayız, altı değil ama beş parmağımız vardır, nefes almadan yaşayamayız ve 10 metreyi üç saniyede koşamayız. Ve tüm bunlarla ilgili hiçbir sıkıntı yoktur, evrim bizi en -mükemmel değil ama- olmamız gereken şekle getirmiştir, hem bedenen hem de zihnen. Bundan sonrası ise bizim bireysel ilerleme sürecimiz, yani bilincimizin tekâmülü ile ilgilidir.
Bedenimize baktığımızda bize anlattıklarını iyice dinlememiz ve anlamamız lazım. Bedenimiz bize “mükemmel” değil ama “eşsiz” olduğumuzu haykırır her köşesinden. Hiçbir insan birbirine benzemez, ne yüzü, ne ses tonu ne de parmak izi. İlk akıllı insandan bu yana 100 milyar kişinin dünyaya geldiği hesaplanmış kabaca, hepsi birbirinden farklı 100 milyar kişi. Hiçbiri mükemmel değil ama eşsizdi. Siz de onlardan birisiniz, teksiniz, özelsiniz. Odaklanmamız gereken de işte budur, mükemmel olmak değil ama eşsizliğimizle mükemmel insanlığın, yeri başka kimse tarafından doldurulamayacak bir tamamlayıcısı olmak! Mükemmel olan insan değil insanlıktır, siz de onun bir parçasından ibaretsiniz, diğer herkesle eşit ama eşsiz, tek ve olmazsa olmaz bir parça! Mükemmel değiliz ama mükemmeli yaratanız özetle.
Mükemmel olmaya çalışmayın, hedef, insan halimiz için acımasızca yüksektir. “Artık daha iyiyim” dediğiniz anda bir sonraki “daha da iyi olma” hedefi belirecektir yavaşça. Olduğunuz hali kabul edin ve basitçe en derinlerdeki size özel eşsiz ışığınızı fark edip onu yansıtmaya odaklanın.
Yaptığınız her neyse kusursuz yapmaya çalışmayın, kusursuzluk arayışı gerginlik yaratır, en ufak hata bütünün güzelliğini çöpe atar. Oysa o öyle bir hata olabilir ki, bütünün güzelliğini tamamlar, kusur, kusursuzluğu tanımlar adeta. Yaptığınız iş kendinizi yansıtın yeter, hata yapmaktan korkmayın, hatalar en akılda kalıcı öğretilerdir bir daha yapmamak için.
Mükemmele sahip olmaya çalışmayın, hedefler sadece ulaşıldıklarında yenilerini doğurmak için vardır. Arabanızın, kıyafetlerinizin, evinizin ya da gittiğiniz okulun en iyisi olmasına gerek yok, sizinle uyumlu olması, sizi yansıtması sizin için en mükemmellidir.
Ve son olarak etrafınızdaki her şeyin ve herkesin sizin (mükemmellik tanımınıza göre) istediğiniz şekilde olmamalarına ya da davranmamalarına takılmayın. Herkes kendi deneyimini yaşıyor ve her şey fizik kurallarına göre mükemmel dengede zaten. Bırakın duvardaki resim yamuk kalsın, bırakın eşiniz diş macununu ortadan sıksın.
Olmayan mükemmeli ararken hayatı kaçırmayın…
İnsanoğlunun bireysel mükemmelliğe ulaşma çabası, basitçe ama en derin düzeyde “kendisi gibi” olma çabasıyla artık yer değiştirmelidir. Tüm yaşantımızı bir an önce kendi tekilliğimiz üzerine yeniden inşa etme çabalarına başlamamızın zamanıdır. Dahası, çocuklarımızı yetiştirirken onları mükemmellik kavramına erişmelerine çabalatmaktan ziyade kendi özbenliklerini yansıtabilecekleri bir yaşamın altyapısını kurmalarına destek vermeliyiz. Çocuklarımızın hayallerini en yüksek puanlı prestijli okulların yerine, kendilerini en iyi hissedecekleri, en iyi şekilde ifade edebilecekleri, hayallerinin ve yeteneklerinin farkına vararak geliştirebilecekleri bir yaşam tarzı süslemeli.
İnsan, insan olmadan evvel mükemmeldi, arayışımızın kaynak sebebi bu. Ama hatırlamamız gereken de derinlerdeki bir parçamızın zaten mükemmel olduğu gerçeğidir. Buna ulaştığımızda ihtiyaçlar ortadan kalkar ve saf deneyim başlar. Mükemmel insan herşey sahip olan değil, hiçbir şeye ihtiyaç duymayan insandır. Bu mümkündür.
Ancak bu farkındalığa eriştiğimizde dünya deneyimimiz tekil ve özgür, öz-ifademizin keyifli bir macerası haline gelecek.
Sevgiyle…