27 Mayıs 2016
Çoğumuza sorulduğunda özgür olduğumuzu düşünürüz. Öyle ya, demokratik ülkelerde yaşıyoruz ve başkalarına zarar vermediğimiz sürece her şeyi yapma hakkına sahibiz. Yaşam tarzımıza biz karar veririz, hangi okula gideceğimize ya da hangi mesleği yapacağımıza. Evlenip evlenmeyeceğimiz de tamamen bizlerin tasarrufundadır, diyelim ki evlilikte hata yaptık, ne var ki, boşanmak da bir alternatif olarak tamamen bizim seçimlerimizle kolaylıkla ulaşılabilir durumdadır. Evet, hayatımız tam da istediğimiz gibi olmayabilir, ama bunun özgürlükle hiç alakası yoktur ki, bu evrenin hak yasaları çerçevesinde bizlerin anlayamayacağı şekilde oluşan bir düzenden ibarettir!
Gerçekten de öyle mi acaba?
Gerçekten istediklerimizi kolaylıkla yapabilecek kadar özgür müyüz? Büyük başarılar elde etmekten bahsetmiyorum, sadece basit seçimleri kastediyorum. Hayatımızı içsel rehberliğimizin sesinin dinleyerek şekillendirebiliyor muyuz? Onun bitmez tükenmez seslenişini sonunda duymaya karar verip egomuzu bir tarafa bırakarak bir tarafa bırakarak kalp aklımızla kararlar alıp uygulayabiliyor muyuz?
Gerçek özgürlük bunların hepsine “evet” diyebildiğimiz durumda yaşanabilir ancak. Çünkü özgürlükten kasıt “yapabilme” özgürlüğü değildir. Aslında yukarıdakilerin hepsini yapabiliriz ama yapamıyoruz. Demek ki yapabilme serbestisi yetmiyor, bunları gerçekten seçme ve hayata geçirmek için başka bir özgürlük tanımına ihtiyaç var ki bu da zihinsel özgürlüktür. Zihnen özgür olmak ilk şarttır, bu da geçmişte öğrenilmiş her türlü şartlandırmadan özgürleşmek anlamına gelir.
Bilinçaltımız bir çöplük gibi, işimize yaramayan ve zamanında ifade edilememiş her türlü olumsuz duygu ve düşünce orada duruyor. Peki neden onlardan kurtulamıyoruz, madem işimize yaramıyorlarsa? Çünkü onları kabul etmiyoruz ama onların aksine kabul ettiklerimizi ya da duygularımızı da söyleyemiyoruz. Bu durumda “bunlar şimdilik durmaya devam etsin, ben üstünü örteyim ve onları görmezden geleyim” demek çok kolayımıza geliyor. Ama atladığımız nokta şu ki, görmezden gelinen o bilinçaltı şartlandırmaları hepimizin bugünkü seçimlerimizi, kararlarımızı ve tepkilerimızı, dolayısıyla hayatımızı yönetmeye devam ediyorlar.
Birçok insan yaşamlarında acı çekseler de onu değiştirmeye yönelik bir karar alıp ileriye adım atamıyorlar. Çoğunluk seçeneği olmadığına inanıyor, sonsuz ihtimallerin farkında olamayacak kadar şartlanmış zihin, onu sözde “güvenli” alanda tutuyor. Bazıları ihtimalleri görüyor ama yapamıyor, cesaret edemiyor. Bilinçaltının pompaladığı geçmişte öğrenilmiş “belirsizlik kötüdür”, “elalem ne der, ne düşünür?” çekinceleri birbiriyle bütünleşince atalet kaçınılmaz oluyor. Bilinçaltı her an iş başında.
Bazı insanlar sağlıklarına olan son derece somut olumsuz etkilerini yaşamlarında deneyimledikleri halde sigarayı bırakamıyorlar. Sorduğunuzda bırakmayı çok istediklerini söylüyorlar. Ama yapamıyorlar. Paketin içerisinden o sigarayı çıkartıp “yakmamayı” seçemiyorlar “özgürce”. Çok isteseler de yine içmeye devam ediyorlar, çünkü aslında sigara onların bilinçaltlarındaki bir takım ihtiyaçları karşılamak için bir bağımlılık şeklinde hayatlarına girmiş durumda. O kişileri kendini özgür sanan köleler haline getirerek.
Evet ne yazık ki, bilinçaltı yaşamını yaşıyoruz ve bu yaşam gerçek yaşam değil. Aslında bu bir yaşam değil, yaşam ancak yeni olursa yaşamaya değer, eskinin tekrarı bir hayata gerek olamaz. Ve ayrıca geçmişin tüm olumsuzlukları ve geleceğin korkuları tarafından yönetilen bir hayat nasıl özgür olabilir ki? Özgür hayat anda yaşanabilir ancak, geçmişten ve gelecekten tamamen bağımsız şekilde. Özgürlük ancak bilinçaltından ve buna bağlı zihnin gereksiz yönergelerinden bağımsızken ortaya çıkabilir.
Özgürlük ulaşılabilecek en yüksek insanlık değeridir. Özgürlükten daha büyük bir insanlık değeri kesinlikle yoktur ve olamaz. Nasıl olsun ki? Özgür olmayan insan, örneğin, dürüst olamaz ki, ya da çalışkan. Ancak zihnen özgür insan yaşamdan keyif alarak yaşama keyif sunabilir. Hapishanede yaşasa bile bu insan özgürdür. Ancak özgür insan "an"ın farkındalığına erişip yaratıcılığını ortaya koyabilir. Ve ancak özgür insan kendini tanıyıp evrene yansıtabilir.
Özgür doğduk ama sonra biz büyüdük ve kirlendi dünya. Bizlere zorla dayatılan doğrular-yanlışlar, ayıplar, günahlar, yasaklar ve ifade etmemize bir türlü izin verilmeyen duygular-düşünceler hep birikti bir yerlerde, sinsice bizi yönetmeye devam ederek yaşam boyu. Artık farkında olalım, biz öğretilenlere değil, kendi gerçeğimize odaklanalım sadece.
Bilinçaltının bilince entegrasyonu ile ilgili birçok yöntem var. Transformal nefes terapisi de bilinçaltına en kolay ve güvenli erişim sağlayan teknik olarak yardımınıza hazırdır.
Sevgiyle…